31 HATAY
1 sayfadaki 1 sayfası
31 HATAY
Hatay Hakkında Genel Bilgi Antakya 1137 yılında Kilikya seferine çıkmış olan Bizans İmparatoru Ioannes II. Komnenos (1118-1143) tarafından ele geçirilmiştir. 1142'de düzenlenen ikinci bir seferde Antiocheia çevresindeki köy ve kasabalar tahrip edilmiştir. Onun yerine geçen Manuel Komnenos döneminde Antakya Prensi İstanbul'a gidip, İmparatora bağımlılığınıkabul etmek suretiyle Antakya'da kalabilmiştir. Roma İmparatorluğu'nu yeniden canlandırmak isteyen Manuel Komnenos, 1158 yılında düzenlediği doğu seferinde Çukurova Ermeni Prensliği üzerinde kesin hakimiyet sağlamıştır. Bundan sonra İmparator Antiocheia'ya geçmiş, Kudüs Kralı Baldwin III. de oraya gelerek Bizans İmparatorluğuna sadakatini belirtmiş, Manuel Kommenos da bir süre sonra İstanbul'a dönmüştür.Eyyubi Sultanı Selahaddin Eyyubi'nin 1187 yılında Halep'i zaptetmesi üzerine zor durumda kalan Antiocheia Prensi III. Bohemond, Sultana elçi göndererek barış istemiş, Sultan bu talebi kabul etmiştir. Bundan sonra bölgedeki birçok kaleyi ele geçiren Selahaddin Eyyubi Eylül 1188'de Haçlıların elinde bulunan Bakras ve Darbsâk kalelerini de ele geçirmiş ve Antiocheia'nın Anadolu ile bağlantısını kesmiştir. Bunun üzerine yöre halkı büyük sıkıntı içine düşmüştür. Şehir, sadece El Mina ve Seleukiea Pieria limanları vasıtasıyla yardım alıyordu. Bu arada Antakya Prensliğinin talebi üzerine kısa süreli barış andlaşması yapılmıştır. Selahaddin Eyyübi, bölgedeki bütün kaleleri ele geçirmek için hazırlık yaparken III. Haçlı Seferi'nin başlaması üzerine bu sefer gerçekleşememiştir. Bunun ardından Eyyubi orduları 1191 yılında bölgeden tümüyle çekilmiştir.
XIII. yüzyılda Mısır'a egemen olan Memlûk Devleti'nin orduları Amik ovasına kadar ulaşmış, 1261 ve 1262 yıllarında Antiocheia'yı iki defa kuşatmışlardır. 1268 yılında tekrar yöreye gelen Baybars komutasındaki Memlûk ordusu Koz kalesini zaptettikten sonra Antiocheia'yı kuşatmıştır. 18 Mayıs 1268 tarihinde şiddetli bir savaş sonucunda Antiokheia ele geçirilmiş, yağmalanmış, yakılmış, surlar tahrip edilmiş, iç kalesi yıkılmıştır.Bu arada kentin Seleukeia Pieria (Çevlik) limanını da tahrip ettiren Baybars, Bakras ve Darb-ı sâk kalelerini ele geçirmiştir. Bundan sonra Antiocheia ve Bakras'da birer cami yaptırmış ve kentte imar faaliyetine girişmiştir. Memlûklerin gelişi ile Antakya'da 171 yıl hüküm süren Antakya Haçlı Prensliği sona ermiştir. Bu dönemde bölgeye 40 .000 Türkmen Gazze'den getirilerek Antiocheia ve Sis (Kozan) sınırına kadar, Haçlılardan alınan sahil bölgelerine yerleştirilmiştir.1394 yılında Timur, Memlûk topraklarına bir sefer düzenlemiş, ancak Antiocheia'ya girememiştir. XIV. ve XV. yüzyıllarda Halep, Antep ve Antiocheia yörelerinde Avşarlar ve Bayatlar çoğunluktaydı. Kuzey Suriye Avşarlarından Gündüzoğulları Amik ovasında, Köpekoğulları Antep'te ve Özeroğulları İskenderun Körfezini çevreleyen bölgede yaşıyorlardı. Dulkadiroğlu Süli Bey'le anlaşan Özeroğlu Davut Bey ,Memlûklere karşı ayaklanarak, Antiocheia'yı ele geçirmiştir. Ancak, 1411 yılında Halep Valisine yenilince şehri Gündüzoğulları'na terkedip çekilmek zorunda kalmıştır. Gündüzoğulları'nın Antakya hakimiyeti de kısa sürmüştür. 1432 yılında Antakya'dan geçen seyyah Bertrandon de la Broquiere'in gözlemlerine göre; o zaman o bölgenin başkenti olan Antiocheia'nın surları içinde üçyüz kadar ev bulunuyordu.
XVII. yüzyılda yörede Süveydiye, Payas, İskenderun iskeleleri çalışır durumdaydı. Asi nehri ağzı kumla dolduğundan Antakya, Süveydiye iskelesinden yeterince yararlanamıyordu. İskenderun'un kıyıları bataklıklarla kaplı olmasına rağmen yine de yararlanılabilen bir liman konumundaydı. Nasuh Paşa'nın İskenderun'da başlattığı kale inşaatı yarım kaldığından ötürü güvenlik yeterince sağlanamıyordu. Payas Limanı ise hem ticaret , hem de askeri nakliyat yönünden çok önemliydi. Surre alayları (Hac kafilesi) hacca giderken bu yolu izliyordu. Bununla beraber XVII. yüzyılın sonlarında güvenliğin yeterince sağlanamaması yüzünden yöredeki birçok köy harap olmuş, köylüler yerlerini terketmişlerdir. Bir yandan göçler önlenirken bir yandan da XVII. yüzyıl sonları ile XVIII. yüzyılın başlarında Antakya, Lazkiye, Hama, Humus, Trablusşam dolaylarına konar-göçer halde yaşayan çok sayıda Türkmen aşiret ve oymakları yerleştirildi. Böylece hem üretim dengesi kuruldu, hem de harap yerleşim yerleri imar ve ihya edilmiş oldu.Bu dönemde Karamurt'ta (Bakras civarı) Kanuni'nin yaptırdığı han da harap, iş görmez haldeydi. İskân çalışmalarının devamı olarak 1703-1704 yıllarında Vezir Hasan Paşa aynı yerde büyük bir han ile cami ve imaret yapılmasını emretti, yapım 1706 yılında tamamlandı. Burada aynı zamanda mustahkem bir kasaba inşa edildi ve yol güvenliği için derbent teşkilatı kuruldu. Böylece bölgede güvenlik sağlanmış oldu. Abdurrahman Paşa'nın çabalarıyla da 1769'da Anadolu'dan Belen'e köylüler getirilerek yöre iskân edilmiştir.1822 yılında meydana gelen deprem İskenderun ve çevresinde büyük yıkıma yol açmış, Seleukeia Pieria'nın son kalıntıları da yıkılmış, Antakya'da birçok ev hasar görmüştür.
Osmanlı döneminde Antakya'da Ahilik ilkelerine göre çalışan, lonca halinde örgütlenmiş bir esnaf teşkilatı, hanlar etrafında organize olmuş ve her biri bir mesleğin mensuplarına tahsis edilmiş sokakların oluşturduğu işlek bir çarşısı, Asi nehri üzerinde değirmenler ve sulama için gerekli suyu nehirden sağlayan su dolapları bulunuyordu.1832 yılında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa Osmanlı ordusunu yenerek Suriye'yi ele geçirmiştir. İbrahim Paşa ordusu buradan İskenderun'a geçerek yoluna devam etmiş, Anadolu içlerine kadar ilerlemiştir. Antakya ve çevresinde 1839 yılına kadar İbrahim Paşa'nın kurduğu düzen devam etmiştir. Tanzimat'ın ilanıyla tüm Osmanlı ülkesi gibi Antakya ve çevresinin idari teşkilatında da yeni düzenlemeler yapılmıştır.
XIX. yüzyılda Gâvurdağı yöresinde asayiş bozulmuş, huzur kalmamış, Sivas vilayeti sınırlarından İskenderun iskelesi, Beylan ve Antakya kazaları sınırına kadar olan geniş bölgede isyan hareketleri baş göstermiştir. Osmanlı Devleti bölgeyi ıslah etmek ve düzeni yeniden kurmak için bir fırka (tümen) oluşturdu. ?Fırkai Islahiye? adı verilen bu ordunun komutanı Müşir Derviş Paşa, mülki konulardaki yetkilisi Ahmet Cevdet Paşa idi.Bu ordu 1865 yılı ortalarında İskenderun'a geldi. Belen yoluyla Amanos Dağları'nı geçerek harekâta başlandı, isyanlar bastırıldı ve bölgede huzur sağlandı. Ordunun konakladığı yerde bir kışla yapıldı. Buraya ilk önce Hassa taburları ayak bastığı için kasabaya ?HASSA? adı verildi. Buraya üç nahiyenin halkından bir kısmı nakledildi. Bundan sonra Halep vilayetinin idare yapısı yeniden düzenlendi. Yeni düzenlemede Antakya, Reyhaniye, Payas, Beylan, İskenderun (İskenderun Belen'e, Belen Payas'a bağlı), Ordu (Cisrişşuğur'a bağlı), Hassa (İslahiyeye bağlı), Halep vilayeti sınırları içinde yer aldı.Süveyş Kanalının açılışı (1869) İskenderun iskelesini, dolayısıyla yöre ekonomisini olumsuz etkilemiş, İskenderun'un ticari yoğunluğu ve buna paralel olarak önemini yitirmiştir. 16 Nisan 1872 tarihinde Antakya'da meydana gelen şiddetli deprem Antakya ve köylerinde büyük tahribat yapmış, 1500 kişi ölmüş ve çok sayıda insan yaralanmıştır.
Süveyş Kanalının açılışının İskenderun ve havalisinin ekonomisi üzerinde yaptığı olumsuz etkileri telafi etmek için İskenderun-Halep arasında bir yol yapımına başlanmıştır. Bu yol 1886 yılında tamamlanmıştır. 1904 yılında yapımına başlanan İskenderun-Toprakkale demiryolu hattı ise 1 Kasım 1913 tarihinde tamamlanarak işletmeye açıldı.Nisan 1909'da Adana'da meydana gelen Ermeni olayları Dörtyol, Kırıkhan ve Antakya'ya da yayıldı. 1915 yılında Süveydiye nahiyesi (bugünkü Samandağ) sınırları içindeki Musa Dağı'nda ikinci bir Ermeni olayı yaşandı. Buradaki köylerde yaşayan Ermenilerin büyük bir kısmı devletin tebliğ ettiği zorunlu yer değiştirme (tehcir) emrine uymayarak dağa çıktılar ve devlete isyan ettiler, dağı kuşatan askeri birliklerle silahlı mücadeleye giriştiler. 40 gün süren isyan Ermenilerin Fransız gemileri ile Mısır'a kaçmasıyla sona erdi.I. Dünya Savaşı yıllarında Araplar Osmanlı Devletine karşı isyan hazırlıkları içindeydi. Bu amaçla İngilizler ve müttefikleri ile görüşmeler yapıyorlardı. 1916 yılının Mart ayında Petersburg'da Sykes-Picot-Sazanof (İngiliz-Fransız-Rus temsilcileri) arasında yapılan görüşmelerde de konu Osmanlı topraklarının paylaşılmasıydı. Buna göre Güneydoğu Anadolu'yu ve Suriye'yi Fransa, bunun güneyinde kalan bölgeyi, özellikle Irak'ı (petrol bölgesi) İngiltere alacaktı.
I. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Suriye cephesindeki Türk ordusu 25/26 Ekim 1918 gecesi Halep'i terkedip kuzeye çekildi. Bu çekilme sırasında orduya komuta eden Mustafa Kemal Paşa Halep'te sokak muharebelerini yönetti, 28 Ekim'de Türk birlikleri Antakya, Belen, Dircemal, Telrifat hattını korumuş, Mustafa Kemal Paşa bugünkü sınırlara uyan bir hattın korunmasını emretmiş, bir anlamda yeni Türk Devletinin sınırlarını belirlemişti. Bu sırada Antakya'da Faysal taraftarları 27 Ekim 1918 günü bir emrivaki sonunda Faysal'ın güdümünde bir Arap hükümeti ilân ettiler. Hükümet konağındaki Osmanlı bayrağını indirip yerine Arap bayrağı diye bir bayrak astılar. Kaymakam İbrahim Edhem Bey'i hükümet reisliğine getirdiler.30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Mondros mütarekesi imzalandı. Ertesi gün mütareke hükümleri ordulara ve vilayetlere tebliğ edildi. Bunun ardından, Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığına tayin edilen Mustafa Kemal Paşa 3 Kasım 1918 günü birliklerine verdiği emirde ?İskenderun, Antakya, Cebelsam'an, Katma, Kilis havalisi halkının dörtte üç çoğunlukla Arapça konuşan Türk olduğunun her işlemde gözönünde bulundurulmasını? ve mütareke şartları açıklığa kavuşturuluncaya kadar asker çıkartılmasına engel olunmasını emretti. Antakya'dan gelen Arap yanlılarıyla ilgili haberler üzerine Belen'deki 41. Fırka (tümen) merkezinden Antakya'ya bir alay gönderildi. Şehir kuşatılıp Arapların emrindeki askerler silahsızlandırıldı, bunların hapsettiği Türk ileri gelenleri serbest bırakıldı, Arap hükümeti girişiminin elebaşıları hapsedildi.
4 Kasım 1918 günü, İstanbul Hükümetinin de onayıyla 5 Fransız torpidosu İskenderun Körfezi'ndeki mayınları temizledi. Mustafa Kemal Paşa Sadaret makamından gönderilen ve Suriye'deki İngiliz Ordu Komutanına İskenderun limanından faydalanabileceklerinin bildirilmesini isteyen telgrafa olumsuz cevap verdi. Ertesi gün de ?İskenderun'a çıkacak İngilizlere ateş edilmesi emrini verdiğini? bildirdi ve 6 Kasım günü İskenderun'a çıkarma girişiminde bulunan İngiliz gemilerine sahilden top atışıyla karşılık verildi.Aynı gün Antakya'da huzur ve güvenliği sağlayan alay, aldığı emir üzerine şehirde bir bölük asker bırakıp Antakya'dan ayrıldı. Askerle birlikte Türk ileri gelenleri ve 100 kadar memur ailesi de şehri terketti. 41. Fırka'nın son askerleri Belen'den 9 Kasım 1918 günü ayrıldı ve protokolla belirlenmiş olan Payas hattının kuzeyine çekildi. Körfezde İtilaf Devletlerine ait savaş gemileri bekliyordu. Aynı gün bir İngiliz müfrezesi İskenderun'a çıktı, oradan Dörtyol'a gitti. Bu sırada Yıldırım Orduları Grubu lağvedildiğinden Mustafa Kemal Paşa 10 Kasım 1918 günü İstanbul'a gitmek zorunda kaldı.Fransızlar 12 Kasım 1918 günü İskenderun'a asker çıkardı. Anlaşmaya göre yörede Osmanlı mülki idaresinin devam etmesi , dolayısıyla idarecilerin yerlerinde kalıp göreve devam etmeleri gerekiyordu. Ama devletin emirlerine uyarak burada kalmak isteyen Kaymakam ve Liman Reisi hakaret ve eziyetler edildikten, hapsedildikten sonra şehirden çıkarıldılar ve bir kayıkla Payas'a gönderildiler. 14 Kasım 1918 günü Fransızlar karaya yeni birlikler çıkararak önce İskenderun'u, 15 Kasım 1918 günüde Belen'i işgal ettiler. 11 Aralık 1918 günü 400 Ermeniden oluşan bir Fransız taburu Dörtyol'u işgal etti. I. Dünya Savaşı sırasında başka bölgelere göç ettirilen Ermenilerden geri dönenler aynı tarihlerde Dörtyol çevresinde toplanmaları sonucu bu civardaki Ermeni nüfusu 10 000'i aşmış ve Ermeni çeteleri ortaya çıkmıştı. İşgalden kısa süre sonra Fransız taburundaki Ermenilerle, Ermeni çeteleri taşkın ve saldırgan davranışlarıyla yöredeki Türkleri taciz etmeye başladılar. Soygun, saldırı, işkence ve intikam gayesiyle adam öldürme olayları günden güne arttı. Türklerin idari makamlara yaptıkları başvurular sonuçsuz kaldı. Bu arada baskı ve zulüm yüzünden kaçıp dağlara sığınan Türklerin kurdukları çeteler olaylara müdahale etmeye başladılar. Nihayet ilk olay 19 Aralık 1918 günü meydana geldi. O gün Karakese köyüne bir saldırı düzenleyen Ermeni askerlerden oluşan Fransız müfrezesi silahlı direnişle karşılaştı. Köy girişindeki barikatta meydana gelen çatışmada Fransızlar 15 ölü bırakarak çekildiler. Bu çatışma Türk Milli Mücadele tarihinin başlangıç noktası ve Kurtuluş Savaşının ilk kurşunudur.
Son Osmanlı Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920'de Misak-ı Millî'yi kabul etti. Nisan 1920'de Reyhanlı mücahitlerinden Tayfur Mürsel (Sökmen) Ankara'ya bir telgraf çekerek ?Antakya-İskenderun ve havalisinin Misak-ı Millî'ye dahil olup olmadığını? sordu. Mustafa Kemal Paşa cevabında yörenin Misak-ı Millî'ye dahil olduğunu, Maraş'taki Kolordu ile irtibat kurmaları gerektiğini bildirdi. Çeteler daha sonra Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'da başlattığı mücadeleyi desteklemek üzere Kuvayı Milliye'ye katıldılar.Eylül 1920'de Kırıkhan-Hassa arasında düzenli ve takviyeli Fransız birlikleri ile asker takviyeli Türk çeteleri arasında meydana gelen Boklukaya Savaşı çetelerin zaferiyle sonuçlandı. 1921 yılı ilkbaharında Kuseyr'de ve Yayladağı civarında Türk çeteleri duruma hakim iken buraya Antakya'dan ve Lazkiye'den takviye Fransız birlikleri gönderildi. Türk çeteleri bunlara karşı geniş bir cephe oluşturmuş ve mücadeleye başlamışlardı. Ancak Haziran ayında Ankara'da Hükümet ile Fransız temsilci Franklin Bouillon arasında başlamış olan barış görüşmeleri nedeniyle, Maraş'tan mücadelenin durdurulmasını ve çetelerin çekilmesini bildiren bir emir geldi. Bunun üzerine çeteler Temmuz 1921'de mücadeleyi bırakıp Maraş ve Antep taraflarına çekildiler.8 Ağustos 1921 tarihinde Fransız Yüksek Komiserliği İskenderun Sancağı'nın yönetim şeklini belirleyen yeni bir kararname yayınladı. Bu kararnameye göre İskenderun Sancağı, Fransız işgal bölgesi içinde tam özerkliğe ve özel bir idare sistemine sahip oluyordu. Sancağı bir ?Mutasarrıf? yönetecek ve bu mutasarrıf Halep Hükümet Reisinin yetkilerine sahip olacaktı. Sancak'ta Türkçe, Arapça ile birlikte resmi dil olarak kabul edilecek, Sancak'ın kendine özel bütçesi olacaktı. 12 Eylül 1921'de yeni bir kararla Harim (Reyhaniye hariç) Sancak'tan ayrılıp Halep'e, büyük bir Türkmen nüfusunun yaşadığı Bayır-Bucak bölgesi ise Lazkiye'ye bağlandı.
XIII. yüzyılda Mısır'a egemen olan Memlûk Devleti'nin orduları Amik ovasına kadar ulaşmış, 1261 ve 1262 yıllarında Antiocheia'yı iki defa kuşatmışlardır. 1268 yılında tekrar yöreye gelen Baybars komutasındaki Memlûk ordusu Koz kalesini zaptettikten sonra Antiocheia'yı kuşatmıştır. 18 Mayıs 1268 tarihinde şiddetli bir savaş sonucunda Antiokheia ele geçirilmiş, yağmalanmış, yakılmış, surlar tahrip edilmiş, iç kalesi yıkılmıştır.Bu arada kentin Seleukeia Pieria (Çevlik) limanını da tahrip ettiren Baybars, Bakras ve Darb-ı sâk kalelerini ele geçirmiştir. Bundan sonra Antiocheia ve Bakras'da birer cami yaptırmış ve kentte imar faaliyetine girişmiştir. Memlûklerin gelişi ile Antakya'da 171 yıl hüküm süren Antakya Haçlı Prensliği sona ermiştir. Bu dönemde bölgeye 40 .000 Türkmen Gazze'den getirilerek Antiocheia ve Sis (Kozan) sınırına kadar, Haçlılardan alınan sahil bölgelerine yerleştirilmiştir.1394 yılında Timur, Memlûk topraklarına bir sefer düzenlemiş, ancak Antiocheia'ya girememiştir. XIV. ve XV. yüzyıllarda Halep, Antep ve Antiocheia yörelerinde Avşarlar ve Bayatlar çoğunluktaydı. Kuzey Suriye Avşarlarından Gündüzoğulları Amik ovasında, Köpekoğulları Antep'te ve Özeroğulları İskenderun Körfezini çevreleyen bölgede yaşıyorlardı. Dulkadiroğlu Süli Bey'le anlaşan Özeroğlu Davut Bey ,Memlûklere karşı ayaklanarak, Antiocheia'yı ele geçirmiştir. Ancak, 1411 yılında Halep Valisine yenilince şehri Gündüzoğulları'na terkedip çekilmek zorunda kalmıştır. Gündüzoğulları'nın Antakya hakimiyeti de kısa sürmüştür. 1432 yılında Antakya'dan geçen seyyah Bertrandon de la Broquiere'in gözlemlerine göre; o zaman o bölgenin başkenti olan Antiocheia'nın surları içinde üçyüz kadar ev bulunuyordu.
XVII. yüzyılda yörede Süveydiye, Payas, İskenderun iskeleleri çalışır durumdaydı. Asi nehri ağzı kumla dolduğundan Antakya, Süveydiye iskelesinden yeterince yararlanamıyordu. İskenderun'un kıyıları bataklıklarla kaplı olmasına rağmen yine de yararlanılabilen bir liman konumundaydı. Nasuh Paşa'nın İskenderun'da başlattığı kale inşaatı yarım kaldığından ötürü güvenlik yeterince sağlanamıyordu. Payas Limanı ise hem ticaret , hem de askeri nakliyat yönünden çok önemliydi. Surre alayları (Hac kafilesi) hacca giderken bu yolu izliyordu. Bununla beraber XVII. yüzyılın sonlarında güvenliğin yeterince sağlanamaması yüzünden yöredeki birçok köy harap olmuş, köylüler yerlerini terketmişlerdir. Bir yandan göçler önlenirken bir yandan da XVII. yüzyıl sonları ile XVIII. yüzyılın başlarında Antakya, Lazkiye, Hama, Humus, Trablusşam dolaylarına konar-göçer halde yaşayan çok sayıda Türkmen aşiret ve oymakları yerleştirildi. Böylece hem üretim dengesi kuruldu, hem de harap yerleşim yerleri imar ve ihya edilmiş oldu.Bu dönemde Karamurt'ta (Bakras civarı) Kanuni'nin yaptırdığı han da harap, iş görmez haldeydi. İskân çalışmalarının devamı olarak 1703-1704 yıllarında Vezir Hasan Paşa aynı yerde büyük bir han ile cami ve imaret yapılmasını emretti, yapım 1706 yılında tamamlandı. Burada aynı zamanda mustahkem bir kasaba inşa edildi ve yol güvenliği için derbent teşkilatı kuruldu. Böylece bölgede güvenlik sağlanmış oldu. Abdurrahman Paşa'nın çabalarıyla da 1769'da Anadolu'dan Belen'e köylüler getirilerek yöre iskân edilmiştir.1822 yılında meydana gelen deprem İskenderun ve çevresinde büyük yıkıma yol açmış, Seleukeia Pieria'nın son kalıntıları da yıkılmış, Antakya'da birçok ev hasar görmüştür.
Osmanlı döneminde Antakya'da Ahilik ilkelerine göre çalışan, lonca halinde örgütlenmiş bir esnaf teşkilatı, hanlar etrafında organize olmuş ve her biri bir mesleğin mensuplarına tahsis edilmiş sokakların oluşturduğu işlek bir çarşısı, Asi nehri üzerinde değirmenler ve sulama için gerekli suyu nehirden sağlayan su dolapları bulunuyordu.1832 yılında Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa Osmanlı ordusunu yenerek Suriye'yi ele geçirmiştir. İbrahim Paşa ordusu buradan İskenderun'a geçerek yoluna devam etmiş, Anadolu içlerine kadar ilerlemiştir. Antakya ve çevresinde 1839 yılına kadar İbrahim Paşa'nın kurduğu düzen devam etmiştir. Tanzimat'ın ilanıyla tüm Osmanlı ülkesi gibi Antakya ve çevresinin idari teşkilatında da yeni düzenlemeler yapılmıştır.
XIX. yüzyılda Gâvurdağı yöresinde asayiş bozulmuş, huzur kalmamış, Sivas vilayeti sınırlarından İskenderun iskelesi, Beylan ve Antakya kazaları sınırına kadar olan geniş bölgede isyan hareketleri baş göstermiştir. Osmanlı Devleti bölgeyi ıslah etmek ve düzeni yeniden kurmak için bir fırka (tümen) oluşturdu. ?Fırkai Islahiye? adı verilen bu ordunun komutanı Müşir Derviş Paşa, mülki konulardaki yetkilisi Ahmet Cevdet Paşa idi.Bu ordu 1865 yılı ortalarında İskenderun'a geldi. Belen yoluyla Amanos Dağları'nı geçerek harekâta başlandı, isyanlar bastırıldı ve bölgede huzur sağlandı. Ordunun konakladığı yerde bir kışla yapıldı. Buraya ilk önce Hassa taburları ayak bastığı için kasabaya ?HASSA? adı verildi. Buraya üç nahiyenin halkından bir kısmı nakledildi. Bundan sonra Halep vilayetinin idare yapısı yeniden düzenlendi. Yeni düzenlemede Antakya, Reyhaniye, Payas, Beylan, İskenderun (İskenderun Belen'e, Belen Payas'a bağlı), Ordu (Cisrişşuğur'a bağlı), Hassa (İslahiyeye bağlı), Halep vilayeti sınırları içinde yer aldı.Süveyş Kanalının açılışı (1869) İskenderun iskelesini, dolayısıyla yöre ekonomisini olumsuz etkilemiş, İskenderun'un ticari yoğunluğu ve buna paralel olarak önemini yitirmiştir. 16 Nisan 1872 tarihinde Antakya'da meydana gelen şiddetli deprem Antakya ve köylerinde büyük tahribat yapmış, 1500 kişi ölmüş ve çok sayıda insan yaralanmıştır.
Süveyş Kanalının açılışının İskenderun ve havalisinin ekonomisi üzerinde yaptığı olumsuz etkileri telafi etmek için İskenderun-Halep arasında bir yol yapımına başlanmıştır. Bu yol 1886 yılında tamamlanmıştır. 1904 yılında yapımına başlanan İskenderun-Toprakkale demiryolu hattı ise 1 Kasım 1913 tarihinde tamamlanarak işletmeye açıldı.Nisan 1909'da Adana'da meydana gelen Ermeni olayları Dörtyol, Kırıkhan ve Antakya'ya da yayıldı. 1915 yılında Süveydiye nahiyesi (bugünkü Samandağ) sınırları içindeki Musa Dağı'nda ikinci bir Ermeni olayı yaşandı. Buradaki köylerde yaşayan Ermenilerin büyük bir kısmı devletin tebliğ ettiği zorunlu yer değiştirme (tehcir) emrine uymayarak dağa çıktılar ve devlete isyan ettiler, dağı kuşatan askeri birliklerle silahlı mücadeleye giriştiler. 40 gün süren isyan Ermenilerin Fransız gemileri ile Mısır'a kaçmasıyla sona erdi.I. Dünya Savaşı yıllarında Araplar Osmanlı Devletine karşı isyan hazırlıkları içindeydi. Bu amaçla İngilizler ve müttefikleri ile görüşmeler yapıyorlardı. 1916 yılının Mart ayında Petersburg'da Sykes-Picot-Sazanof (İngiliz-Fransız-Rus temsilcileri) arasında yapılan görüşmelerde de konu Osmanlı topraklarının paylaşılmasıydı. Buna göre Güneydoğu Anadolu'yu ve Suriye'yi Fransa, bunun güneyinde kalan bölgeyi, özellikle Irak'ı (petrol bölgesi) İngiltere alacaktı.
I. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Suriye cephesindeki Türk ordusu 25/26 Ekim 1918 gecesi Halep'i terkedip kuzeye çekildi. Bu çekilme sırasında orduya komuta eden Mustafa Kemal Paşa Halep'te sokak muharebelerini yönetti, 28 Ekim'de Türk birlikleri Antakya, Belen, Dircemal, Telrifat hattını korumuş, Mustafa Kemal Paşa bugünkü sınırlara uyan bir hattın korunmasını emretmiş, bir anlamda yeni Türk Devletinin sınırlarını belirlemişti. Bu sırada Antakya'da Faysal taraftarları 27 Ekim 1918 günü bir emrivaki sonunda Faysal'ın güdümünde bir Arap hükümeti ilân ettiler. Hükümet konağındaki Osmanlı bayrağını indirip yerine Arap bayrağı diye bir bayrak astılar. Kaymakam İbrahim Edhem Bey'i hükümet reisliğine getirdiler.30 Ekim 1918'de Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Mondros mütarekesi imzalandı. Ertesi gün mütareke hükümleri ordulara ve vilayetlere tebliğ edildi. Bunun ardından, Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığına tayin edilen Mustafa Kemal Paşa 3 Kasım 1918 günü birliklerine verdiği emirde ?İskenderun, Antakya, Cebelsam'an, Katma, Kilis havalisi halkının dörtte üç çoğunlukla Arapça konuşan Türk olduğunun her işlemde gözönünde bulundurulmasını? ve mütareke şartları açıklığa kavuşturuluncaya kadar asker çıkartılmasına engel olunmasını emretti. Antakya'dan gelen Arap yanlılarıyla ilgili haberler üzerine Belen'deki 41. Fırka (tümen) merkezinden Antakya'ya bir alay gönderildi. Şehir kuşatılıp Arapların emrindeki askerler silahsızlandırıldı, bunların hapsettiği Türk ileri gelenleri serbest bırakıldı, Arap hükümeti girişiminin elebaşıları hapsedildi.
4 Kasım 1918 günü, İstanbul Hükümetinin de onayıyla 5 Fransız torpidosu İskenderun Körfezi'ndeki mayınları temizledi. Mustafa Kemal Paşa Sadaret makamından gönderilen ve Suriye'deki İngiliz Ordu Komutanına İskenderun limanından faydalanabileceklerinin bildirilmesini isteyen telgrafa olumsuz cevap verdi. Ertesi gün de ?İskenderun'a çıkacak İngilizlere ateş edilmesi emrini verdiğini? bildirdi ve 6 Kasım günü İskenderun'a çıkarma girişiminde bulunan İngiliz gemilerine sahilden top atışıyla karşılık verildi.Aynı gün Antakya'da huzur ve güvenliği sağlayan alay, aldığı emir üzerine şehirde bir bölük asker bırakıp Antakya'dan ayrıldı. Askerle birlikte Türk ileri gelenleri ve 100 kadar memur ailesi de şehri terketti. 41. Fırka'nın son askerleri Belen'den 9 Kasım 1918 günü ayrıldı ve protokolla belirlenmiş olan Payas hattının kuzeyine çekildi. Körfezde İtilaf Devletlerine ait savaş gemileri bekliyordu. Aynı gün bir İngiliz müfrezesi İskenderun'a çıktı, oradan Dörtyol'a gitti. Bu sırada Yıldırım Orduları Grubu lağvedildiğinden Mustafa Kemal Paşa 10 Kasım 1918 günü İstanbul'a gitmek zorunda kaldı.Fransızlar 12 Kasım 1918 günü İskenderun'a asker çıkardı. Anlaşmaya göre yörede Osmanlı mülki idaresinin devam etmesi , dolayısıyla idarecilerin yerlerinde kalıp göreve devam etmeleri gerekiyordu. Ama devletin emirlerine uyarak burada kalmak isteyen Kaymakam ve Liman Reisi hakaret ve eziyetler edildikten, hapsedildikten sonra şehirden çıkarıldılar ve bir kayıkla Payas'a gönderildiler. 14 Kasım 1918 günü Fransızlar karaya yeni birlikler çıkararak önce İskenderun'u, 15 Kasım 1918 günüde Belen'i işgal ettiler. 11 Aralık 1918 günü 400 Ermeniden oluşan bir Fransız taburu Dörtyol'u işgal etti. I. Dünya Savaşı sırasında başka bölgelere göç ettirilen Ermenilerden geri dönenler aynı tarihlerde Dörtyol çevresinde toplanmaları sonucu bu civardaki Ermeni nüfusu 10 000'i aşmış ve Ermeni çeteleri ortaya çıkmıştı. İşgalden kısa süre sonra Fransız taburundaki Ermenilerle, Ermeni çeteleri taşkın ve saldırgan davranışlarıyla yöredeki Türkleri taciz etmeye başladılar. Soygun, saldırı, işkence ve intikam gayesiyle adam öldürme olayları günden güne arttı. Türklerin idari makamlara yaptıkları başvurular sonuçsuz kaldı. Bu arada baskı ve zulüm yüzünden kaçıp dağlara sığınan Türklerin kurdukları çeteler olaylara müdahale etmeye başladılar. Nihayet ilk olay 19 Aralık 1918 günü meydana geldi. O gün Karakese köyüne bir saldırı düzenleyen Ermeni askerlerden oluşan Fransız müfrezesi silahlı direnişle karşılaştı. Köy girişindeki barikatta meydana gelen çatışmada Fransızlar 15 ölü bırakarak çekildiler. Bu çatışma Türk Milli Mücadele tarihinin başlangıç noktası ve Kurtuluş Savaşının ilk kurşunudur.
Son Osmanlı Mebusan Meclisi, 28 Ocak 1920'de Misak-ı Millî'yi kabul etti. Nisan 1920'de Reyhanlı mücahitlerinden Tayfur Mürsel (Sökmen) Ankara'ya bir telgraf çekerek ?Antakya-İskenderun ve havalisinin Misak-ı Millî'ye dahil olup olmadığını? sordu. Mustafa Kemal Paşa cevabında yörenin Misak-ı Millî'ye dahil olduğunu, Maraş'taki Kolordu ile irtibat kurmaları gerektiğini bildirdi. Çeteler daha sonra Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'da başlattığı mücadeleyi desteklemek üzere Kuvayı Milliye'ye katıldılar.Eylül 1920'de Kırıkhan-Hassa arasında düzenli ve takviyeli Fransız birlikleri ile asker takviyeli Türk çeteleri arasında meydana gelen Boklukaya Savaşı çetelerin zaferiyle sonuçlandı. 1921 yılı ilkbaharında Kuseyr'de ve Yayladağı civarında Türk çeteleri duruma hakim iken buraya Antakya'dan ve Lazkiye'den takviye Fransız birlikleri gönderildi. Türk çeteleri bunlara karşı geniş bir cephe oluşturmuş ve mücadeleye başlamışlardı. Ancak Haziran ayında Ankara'da Hükümet ile Fransız temsilci Franklin Bouillon arasında başlamış olan barış görüşmeleri nedeniyle, Maraş'tan mücadelenin durdurulmasını ve çetelerin çekilmesini bildiren bir emir geldi. Bunun üzerine çeteler Temmuz 1921'de mücadeleyi bırakıp Maraş ve Antep taraflarına çekildiler.8 Ağustos 1921 tarihinde Fransız Yüksek Komiserliği İskenderun Sancağı'nın yönetim şeklini belirleyen yeni bir kararname yayınladı. Bu kararnameye göre İskenderun Sancağı, Fransız işgal bölgesi içinde tam özerkliğe ve özel bir idare sistemine sahip oluyordu. Sancağı bir ?Mutasarrıf? yönetecek ve bu mutasarrıf Halep Hükümet Reisinin yetkilerine sahip olacaktı. Sancak'ta Türkçe, Arapça ile birlikte resmi dil olarak kabul edilecek, Sancak'ın kendine özel bütçesi olacaktı. 12 Eylül 1921'de yeni bir kararla Harim (Reyhaniye hariç) Sancak'tan ayrılıp Halep'e, büyük bir Türkmen nüfusunun yaşadığı Bayır-Bucak bölgesi ise Lazkiye'ye bağlandı.
ßurcu- * V.I.P *
-
Yaş : 32
Nerden : Antalya
Mesaj Sayısı : 174
Hobiler : Yüzmek
Aldığı Teşekkürler : 300
Ruh Hali :
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz